GÜLSE BİRSEL BİLE İSYAN ETTİ SİYASETÇİLERE ÖYLE BİR SESLENDİ Kİ
Canımız Zeki Müren’in seslendirdiği bir şarkıyla başlık attım.
Ki buna benzer başlıklarım çok eskiden de varmış meğer. Mesela 1 Kasım 2016’da Hürriyet’te çıkan “İnsanlar neden korkuyor” başlıklı yazı, bu aralar internette aniden popüler oldu. “Son yazınız çok iyi” diye sosyal medyadan tebrik eden siyasiler bile var. Oysa 2 yıl önce yazmışım. Ama galiba yeni gündeme gelen ve son yılların “yurtdışına taşınanlar” sayılarıyla kristalize olan bir konu bu. Yazının meali şu:
SEVGİLİ, canımdan çok sevdiğim ülkem siyasetinin üstatları…
Bu mektubu okuduğunuzda artık çok geç olabilir. Lütfen gazetede yayımlandığı gün okuyun. Okuyun ki, hayatı boyunca vatanında çalışmak, yaşamak ve vatanında ölmek isteyen bu kardeşinizin tarafsız görüşlerini bundan sonraki kararlarınızda hesaba katma ihtimaliniz olsun.
Efendiler, son aylarda kaç “Yurtdışı ülkelerden vatandaşlık alma”, “Oturma izni sağlama”, “Çalışma izni başvurusu” ajansının Türkiye’de kalabalık salonlarda vatandaşa sunum yaptığını biliyor musunuz?
Ne kadar çok kişi geleceğini yurtdışında görüyor farkında mısınız? Kaç çocuk sahibi aile korku içinde bunu planlıyor, evlatlarını ortaokul, lise için yurtdışına yollamaya uğraşıyor bilginiz var mı? Yurtdışında okuyan veya kısa süreli çalışan kaç değerli insanın parlak tekliflere rağmen buraya dönmekten vazgeçtiğini araştırdınız mı?
Bu mektubumda belki en çarpıcı bilgi şu olacaktır: Bu saydığım onbinlerce, belki yüzbinlerce insanın hiçbiri hiçbir cemaat, tarikat, siyasi parti veya sivil toplum örgütü üyesi değil.
Bu saydığım onbinlerce, belki yüzbinlerce insanın muhtemelen hiçbiri, şu an ülkemizde “Kelle koltukta icra edilen meslekler” sayılan gazetecilik, yazarlık vs gibi faaliyetleri yapanlardan bile değil.
Belki bazısı hayatında siyasete dair bir tweet bile atmamıştır.
Bunlar avukatlar, doktorlar, mimarlar, mühendisler, üst düzey yöneticiler, tüccarlar, girişimciler, sanatçılar, öğretmenler, öğrenciler… Şirket sahiplerine, annebabalara bir sorun bakalım… Yurtdışında okumuş, ümit vaat eden gençlerden kaçta kaçı son aylarda memlekete gelip çalışmaktan vazgeçti. Kaçı daha düşük standartlara razı olup Amerika’da, Avrupa’da iş aramaya, orada hayat kurmaya karar verdi diye.
Bu insanlar geleceğimiz efendiler! Ve arkalarına bakmadan kaçıyorlar.
Zira korkuyorlar.
Bırakın bir gün sorgulanma, tutuklanma korkusunu filan… O açıdan zaten durumumuz parlak değil. Ama ben siyaseti, Cemaat’i, FETÖ’yü, PKK’yı sadece televizyondan takip eden insanlardan söz ediyorum.
Bu insanlar ülkenin gidişatından korkuyor.
Bu insanlar bir gün artık istedikleri gibi yaşayamamaktan, yiyip içememekten, giyinememekten, istedikleri yerde çalışamamaktan, hak etseler bile iyi yerlere getirilmemekten korkuyor.
Bu insanlar kız evlatlarının nasıl bir hayat yaşayacağından korkuyor.
Bu insanlar sadece iktidar yanlısı olmadıkları veya öyle göründükleri için bir gün birilerinin mallarına, mülklerine el koymasından korkuyor.
Bu insanlar kendi hallerinde yaşarken, arabalarını çarptıkları, nüfus cüzdanlarını çaldırdıkları veya emlak vergilerini 100 lira eksik yatırdıkları için bir sebeple mahkemeye düşmekten, sonra haksızlık, adaletsizlik kurbanı olup durup dururken hapis yatmaktan filan korkuyorlar.
Birçoğu yersiz korkudur muhakkak. Öyle midir? Umarım öyledir. Ben öyle diyorum soranlara.
Ama korkuyorlar işte. Bu ülkenin okumuş, çalışan, suç işlemeyen, vergi veren yetişmiş insanları korkuyor arkadaş! Ve bir kısmı vatanından gitmek için ciddi planlar yapıyor.
Memleketi yöneten sizlersiniz. İki şey sormak isterim: 1) Performansınızdan mutlu musunuz? 2) Farkında mısınız, birçok şeyin telafisi var ama bu bahsettiğim insanları kaybedersek, bunun telafisi yok!
Sevgili siyaset üstatları! Korku iklimini dindirin. Adaletin iyi işlediğine bizi inandırın. Eşitliği, liyakat sistemini, demokrasiyi kurmaya çalışın, dili yumuşatın, artık normalleşmeyi başlatın. İnattan, kutuplaştırmadan, höt zöt’ten vazgeçin. “Bu ülkede her an her şey olabilir, herkes her haksızlığı yaşayabilir, kimse de bir şey diyemez” fikrini benim dizilerim kadar komik hale getirin bir an önce! Vatandaşa kendini memleketinde güvende hissettirin! Germeyin artık şu ülkeyi!
Ve tabii bu vatanı “mis gibi” tutmak için de burada kalmak lazım sevgili dostum!Bazen çaresiz hissetsen de, şiddet başını alıp gitmiş olsa da, cahillik yüceltilse de, haksızlık diz boyuysa da, adalete güven çok azaldıysa da kendi kapının önünü süpürmek için kalman lazım!
Bir de tabii bu iklimi yaratanların, 2016’daki yazıda yazdığım ve Zeki Müren’in de dediği gibi “canımdan çok sevdiğim ülkem siyasetinin üstatlarının” bir an önce silkinip uyanması lazım. Çünkü burada ekonomi filan aslında temel sorun değil. Ve inanıyorum ki öyle böyle düzelecek. Ama en son bir akademisyenimizi kaybetmemize sebep olan “artan şiddet eğilimi, imtiyaz beklentisi, adaletekanunakurala uymadan işine gelmeyen davranışın cezasını kendi eliyle verme”tavrı, vatandaşı birbirine düşman eden “Bizlerden mi, onlardan mı” ayırımı, büyük bir karanlık gibi toplumumuzun üzerine çöküyor! Bunu tam tersine çevirmek de siyasetçilerin görevi. Geç kalmayın, zira bu memlekette en büyük zenginliğimiz beton değil beyin!
Bakın herkes gidiyor! Ama ben gitmem, kalıp başınıza ekşirim ona göre!
Saygı, sevgi ve baki selam…
Devamını oku » »